ŞEHİR VE KADIN (5)


Edith Piaf'ı taktım pikaba ve yazımı yazmak için oturdum çalışma masamın başına. Yeni aldığım yılbaşı temalı kupama kahvemi koydum ve yine yeni yılbaşı temalı mis gibi vanilya kokulu mumumu yaktım, huzmesine arada dalıyorum. Piaf'ın Kaldırım Serçesi filmini yıllar önce izlemiştim. Onun bu muazzam sesini kulaklarımda ve ruhumda hissederken ne zorluklarla belki de bu kariyeri inşa etmiştir diye düşünüyorum...Sesinin tınısına hayran kala kala yazıyorum.


Kadınlar için her başarının altında belirli bir ızdırap olmalı mı? Yada bu ızdırabın çoğunu da yine hemcinsleri tarafından yaşamak zorunda mı?

Bunu tüm yaşamımız için sorgulayabiliriz aslında!

İlk adımlardan itibaren belirli bir yarışısın içine sokuluyor istenilmeden de olsa. Ve bu yarış yaş aldıkça hız kesmeden, hatta daha da zorlaşarak devam ediyor. Bitiş çizgisi gözükmüyor. Çünkü yok. Kadınlar her zaman bir diğerinden daha güzel olmak zorunda. Eğer değilse yine diğer kadınlar tarafından eleştirilmeye hatta yargılanmaya başlıyor. Örneğin; " Kilo mu aldın(verdin) sen?- kaşlarının rengini mi koyultsan-çok mu ince sanki- bu kıyafet olmamış sana-tırnaklarını nasıl öyle kullanıyorsun-bu incecik şeyi nasıl giyiyorsun-ay o adama mı aşık oldun- bak bu adam daha yakışıklı- onu mu yiyorsun..." Bunları ben erkeklerin ağzından pek duymuyorum açıkçası...(istisnalar kaideyi bozmasın lütfen)

Kimin kimle yarış halinde olduğunu ve aslında kime dikkat etmek gerektiğini bazen kestiremiyor insan. Bunca ayrımcılığın ve eşitsizliğin varlığında, hayata gerçekten şansız doğan kadınların olduğu dünyada, birbirimize destek olmak, yoldaş olmak varken, türlü hainliği düşünmek bana çok kötü hissettiriyor.

Her ortamda artık belirli bir fenalığın olduğunu ve kadınların artık asla birbirine güvenemediğini gözlemliyorum. Çalışma ortamlarında ise durum daha da vahim bir hal almış durumda. Terfi alması için deli gibi desteklenen ama terfisini aldıktan sonra özellikle o çok destekleyen kadınlar tarafından tebrik edilmeyen çok kişiye şahit oldum. Veya yine kadınlar tarafından, yöneticiliği "kadın olduğu" için başaramadığının söylenmesine tanıklık ettim. Kendi cinsimizi yine cinsiyeti yüzünden yargılamak mı?

 Ne kadar absürt? Nasıl yani?

Bunca kadının şiddete, tacize, katledilmeye maruz kaldığı, çoğunun ise sesini çıkaramadığı bir yüzyıldayız hala. Teknolojinin zirvesinde; okuma bilmeyen, alışveriş yapmaya çıkmayan, tek başına yolculuk edemeyen, istediği kıyafeti giyemeyen, arkadaşları ile bulaşamayan, eşinden harçlık(!) alan kadınlar var! Bazıları gerçekten şans mı denir kader mi bilemiyorum ama doğdukları aileler tarafından kuşatılıyorlar. Kuşatmadan kurtulmak, çoğu için pek  mümkün değil. Bazı daha şanslı olanlar ise büyük manevralar ile kabuğu parçalıyorlar. Benim gözüm ve ruhum, hatta aklım hep o kabuğun içinde kalanlar ile... Nasıl hayalleri var, gerçekten ne isterler....?

Birkaç ay önce öyle bir kadınla tanıştım. 12 veya 13 yaşında evlendirilmiş. İstanbul'a gelin gelmiş. (Onun tabiri ile) Doğuda bir köyde yaşıyorlarmış. Çok kardeşlermiş. O daha küçücükken annesi vefat etmiş. Babası çocuklara değil ama annesine  şiddet uygulayan bir adammış. Kız çocuğunun hemen evlendirilmesi gerektiğini düşünürmüş. Onu isteyen birileri olunca da kızına hiç sormadan evliliği onaylamış. Ama kız evleneceği adamı koca İstanbul'a gelene kadar hiç görmemiş. Çok güzel bir kadın ki eminin küçükken de çok güzeldi. Bembeyaz pürüzsüz teni, hafif çekik ve parlayan gözleri bitmeyen bir neşesi var. İlk önce imam nikahı yapmışlar, reşit olunca da resmi nikah yapılmış. Kalabalık bir aileymiş. Kocasına çocuk gözüyle bakmış hep, çünkü o da ondan birkaç yaş büyükmüş ancak. İlk seneler çok zor değilmiş. Televizyon hiç görmemiş köyünde. İlk karşılaştığında, insanlar o küçük makinenin arkasından geçiyor sanıp, gidip arkasına bakıyormuş nerede bunlar diye. İlk defa yalnız dışarı çıkışı, eltisiyle pazara çıkmak olmuş. Yarı yolda eyvah kaybolduk diye bağırmaya başlamış. Büyük binalardan ve kalabalıktan çok korkmuş. Zorla sakinleştirip eve geri götürmüşler. Hatta buz dolabını bile hiç görmemiş hayatında. Bu kadar şey nerede soğutuluyor diye merak ediyormuş. Otobüs tünellerden geçerken, bunlar buzdolabı herhalde diye düşünürmüş. Sonra kocası ile ayrı ev ve bir sürü çocuk sahibi olmuş. Adam zamanla sertleşmeye ve hatta vahşileşmeye başlamış. Yemek neden gerektiği kadar sıcak değil diye masayı kaldırıyormuş. Çok fazla şiddet uygulamaya başlamış. Bir çalışıyor, bir çalışmıyormuş. Sonunda kendisi işe girmiş. Tabi o da ayrı bir dayak sebebi olmuş. Ama para geldiği için çabuk kabullenmiş. O da çalışmasa çocuklar aç kalacak çünkü. Sonra adam bir sebepten ötürü hapse girmiş. Kadın çok fazla geçim sıkıntısı çekmiş. Bazı varlıklı onun köyünden insanlar yardım etmiş hep. Hem çalışıyor hem de bir sürü çocuğa tek başına bakmaya çalışıyormuş. Tabi bu yalnızlık ve ayaklarının üstünde durma hali onu yıllar içinde, daha özgüvenli yapmış. Yıllar yıllar sonra adam hapisten çıkmış, çocuklar büyümüş, bazıları çalışmaya başlamış. Adam kadına eskisi gibi şiddet uygulayabileceğini zannetmiş. Yine bir gün makarnanın sosunu mu salçasını mı tam hatırlayamıyorum, az bulduğu için kadına vurmaya kalkışmış. Kadın "duuuurrr orada" demiş. "Hele bir bana dokun bak nasıl polisi çağırıyorum seni tekrar içeri attırıyorum. İster yersin, ister defolur gidersin, kimsenin sana ihtiyacı yok."  Kendisi bu anı o kadar komik ve gururla anlatıyor ki. O oldu diyor, bana bir daha hiç sesini çıkaramadı. Kısa süre içerisinde de öldü zaten. O bana bir şey yapamadı ya onun hırsıdan bile ölmüş olabilir diye de ekliyor. Şimdi ise çalışan, çocuklarını okutmuş hatta güzel okutmuş bir anane kendisi. Bir o kadar akıllı bir o kadar çevik ve neşeli. Onun o neşesine aldansanız bunları sen yaşamadın ya palavra dersiniz. 

İşte bu kadın bana hem umut veriyor hem de keder. İmkanı olsa böyle akıllı ve çevik bir kadın neler başarabilirdi. Buzdolabı görmemiş bir kadın, şimdi her şeyi çoğu kadından daha iyi beceriyor. Kimseyi yargılamıyor, eleştirmiyor. Kimse ile yarışmıyor. Hep elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış ki hala da öyle yapıyor. O bir erkekle yıllarca çok zor koşullarda mücadele etmiş ve sonunda kendini bulmuş. Kadınları seviyor ve hep iyi olsunlar istiyor. Anlatıyor tecrübelerini, dikkatle dinletiyor kendini. O kadar kendisi ve o kadar özgün ki... Soluksuz dinliyorsunuz. Yaşadığı tüm kötülükleri öyle komik anlatıyor ki... Kendisine üzülmenize bile müsaade etmiyor. 

Oradan ayrılıp bu tarafa baktığımda ise birbirini acımasızca yargılayan kadınlar görüyorum. Sonu gelmeyecek bir yarış...Değişik planlar. Hani böyle saray planları resmen. :) Sülüman benim olacak demedikleri kalıyor sadece. :) Gayet eğitimli ve görece şanslıları hem de. 

Bu kadar kitabı ve eğitimi birbirimize çelme takalım diye almadık değil mi? Okuduklarımızdan öğrenmemiz gerekiyor. The Crown'nın yayınlanan bölümlerini bitirdim. Diana'nın vefatını gösteriyor son bölümde. Sona kadar ise maruz kaldığı baskıyı izliyorsunuz. Bir kadına bu kadar yüklenilmesi, böyle alçakça yargılanması o kadar korkunç ki. Birçok kadının onu yerden yere vurduğunu ve akıl almaz bir şekilde eleştirdiğini görüyorsunuz. Aslında  o sadece "mutlu" olmak isteyen bir kadındı. 

Yine bu fenomenlere bakıyorum. Çoğu kadın! Ve birbirlerine trajikomik bir şekilde düşmanlar. Ne düşmanlık ama! İş yeri kurşunlatmalar falan. Ne yapıyorsunuz yahu siz? Hangi yüzyılda yaşıyorsunuz? Mağaradan çıkıp direkt buraya mı geldiniz diye haykırasım geliyor.

 25 Kasım Dünya Kadına Karşı Şiddet ile Mücadele günüydü. Tüm dünyada en gelişmiş ülkelerde dahi kadına karşı acımasız bir şiddetin ve eşitsizliğin olduğunu görüyoruz. Bu ayrımcılık coğrafya tanımıyor. Dozu değişiyor ama acı değişmiyor. Birbirimizle yarışmaktan çok daha gerçek sorunlarımız var. Birimiz değişirsek diğerimize ilham oluruz. Birimiz güçlenirsek diğerine güç oluruz. Olalım, olmalıyız.

Büyüyelim, gelişelim güzelleşelim ama birlikte ve hepimiz için!

Sevgili Edith Piaf'ın sözleri ile bitiriyorum. 

« 

- Bir kadına öğüt verecek olsaydınız, bu ne olurdu?

- Sev.

- Bir genç kıza?

- Sev.

- Peki bir çocuğa?

- Sev.

 »

 

Birbirimizi gerçekten sevdiğimiz güzel ve ışık dolu günlere.



Yorumlar

  1. Ne güzel bir seri oluyor bu böyle...
    Kadın kadının kurdudur sevgili dada, maalesef bu böyle. Kadınlarda "hazımsızlık" çok yüksek boyutlarda maalesef ve bunun nedeni dediğin gibi sırf cinsiyetten ötürü yaşanan baskılanma, sevgiye başarıya statüye yönelik açlık olabilir..
    Ama herkes değil, böyle cımbızla çekip alıyor insan onları zamanla :) Kadın enerjisi, dostluğu bambaşka işte o zaman.. Hiçbir erkeğin veremeyeceği bir şefkat, bir destek, muhteşem bir şey o kadın dostluğu....
    Bu bahsettiğin kadıncağızla ilgili bir sorum oluştu, uygun görürsen sorarsın belki kendisine uygun bir dille, acaba onu böyle kendine güvenli, güçlü yapan ona göre ne oldu? Nasıl bir düşüncesi var kendine dair? Gücünü nereden alıyor? Çok merak ettim...
    Çok sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim sevgili Ceren ❤ Uzun sohbetimizde çocuklarım ve çalışıp maaşımı almam ve kimseye bağımlı olmamam bana çok güç veriyor diye belirtmişti. Birde dini inancı çok fazla olan bir kadın. İmanım da güç veriyor diye anlatıyordu. Ama yine de soracağım :) Sevgiler çok.

      Sil
  2. ÉDITH PIAF - La foule şarkısının bir yerinde "Alıp götürülüyoruz bizi çekip sürükleyen, birbirimizden uzaklaştıran kalabalık tarafından." diyor. Biz yine de her şeye rağmen birbirimizin yurdu olmaya devam edelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh kesinlikle öyle. Hep devam edelim. Çok sevgiler.

      Sil
  3. Seni çok seviyorum Dada,bi gün insanlığın da sevgiyi tatmasi ümidiyle 🌸

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende seni çok seviyorum kuzum benim ❤❤❤ Herkes bir gün bizim sahip olduğumuz dostluğu tatmalı. Çok sevgiler.

      Sil
  4. Yıllar önce işyerinde karı koca çalışan arkadaşım vardı bu yazıyı okuyunca onlar aklıma geldi. Çalışan bir bayan bir maaşa sahip, fakat internetten beğendiği elbiseyi alabilmek için eşinin peşinde dolaşıp yalvarıyordu. Şaşırıp kalmıştım, erkek olarak bilmem kaç beygir gücü motora sahip arabayı kendilerine layık görüyorlar alıyorlar ama eşlerini bir elbise için süründürüyorlar... İyi ki evli değilim demiştim o zamanlar. Bayanda eşinden eğitimliydi üstelik....
    Keşke sevgi bu kadar süründürülmeseydi....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh her yerde var böyle kadınlar. Kendi emeğini bile sorgulatıyorlar.Üzülmekten ziyade kızıyorum artık onlara.

      Sil
  5. Yazıyı başlı başına sevdim ama sondaki alıntı kalbime hem sağlam, hem de yumuşak bir iniş yaptı ve orada kaldı. Kadınlar tarih boyunca hep baskıya maruz kalmış. Malesef erkekler de, kadınlar da bu baskıya bir şeyler eklemiş ve ''günümüzde bile'' tüm o medeniyetimize rağmen, tüm ikiyüzlülükleriyle bu sitemi sürdüren çok insan var. Çok çok üzücü. Çok da öfkelendirici. Bu eşitsizlik, bu ikiyüzlülük. Umut verici örnekler var yazınızda bahsettiğiniz gibi. Ama bu da yüreğe su serpmiyor. Koca bir yaşamı esir geçirmek... İnsanın kalbini buruyor veya herkesin burmalı, burmalı ki, bu sistem dursun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende çok öfkeleniyorum hem de çok... Dur demeli ve aslında nasıl verdiğimizin farkına varmalıyız...

      Sil
  6. kadınlar bir arada çalışamıyor, kadın müdür olunca onun altında çalışanlarla geçinmesi zor, erkek çalışanların başında kadın müdür veya kadın çalışanların başında erkek müdür olmalı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte keşke öyle olmasa. Keşke dahada destek olsak,önümüzü açsak :(

      Sil
  7. İş ortamında kadınlar genelde birbirini destekliyor gibi yapar ama asla desteklemez... Bu değişmiyor neden bilmem. Birde mesela bir kadına "kilo mu verdin sen" demenin de bodyshaming olduğunu üç sene önce falan idrak ettim. İnsanlara sadece güzel şeyleri söylüyorum artık. Yalandan değil ama gerçekten hissettiğimde beğendiğimde güzel şeyler söylüyorum. Ve ne kadar mutlu oluyorlar anlatamam. Güzelliklere, güzel bakmaya, güzel görmeye ihtiyacımız var. Bir de kendimize dönmeye durup kendimizi dinlemeye...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende ne huy edindim biliyor musun? Bir kadın ile karşılaşınca ondaki hemen farklılıklara ve güzelliklere odaklanıyorum. Çünkü her kadının kendine has bir havası ve aurası var. Ufacık bir övgü ve çok samimi bir övgü insanlarla öyle kuvvetli bağ sağlıyor ki... Her kadın değerli. Ve keşke bunun farkına varsak ve destek olsak...

      Sil

Yorum Gönder

Yorumlarınız beni geliştirir.

Popüler Yayınlar