Summer 23 (2)

 

Yollarımı bitirdim evime döndüm. Güzel ama sıcak bir pazar sabahından yazıyorum.Balkondayım kitabımı açtım yeni demleme karafımda kahvemi yaptım,sabahı karşılıyorum.

Evimiz serin bir ev diye tabir edilen evlerden ama bu sıcak maalesef bizim evi de kavurdu. Böyle bir sıcak yaşadığımı zannetmiyorum. Tatilden sonra insan ne yazık ki deniz kum güneş arzusundan vazgeçemiyor. Yine yine o derin maviliklerde serinlemek, plaj kokusu dediğimiz böyle güneş kremli tuzlu sulu kokuyu içine çekmek istiyor. Bir günde resmi tatil eklenince dedim biz adaya kaçalım ve cumburlop deniz yapalım. Heybeli adanın merak ettiğim ve çok duyduğum Alman Koyu'na gitmeye karar verdik. Aman yarabbim o nasıl uzun merdivenler. İn in bitmiyor, çıkışından bahsetmiyorum bile. Ama o kadar yol gittikten sonra o muazzam koya varmak gibisi de  yok tabiki. Bütün gün denizin tadını çıkarttık,hatta doyamadık, yine gelelim diye planlar bile yaptık. En yakın arkadaşım onun tatliş oğluşu ve kız kardeşim ile gittik. Denizde kahkaha atmaktan yüzemedik bile ara. Macera dolu bir gündü. Şükürler olsun. Kız arkadaşlarla keyifle dolaşmak gibisi yok.

Bu hafta için ise iş seyahatim vardı. İlk durağım İnegöl'dü. Ben gider meşhur köftesini yerim diye düşünürken dediler ki seni meşhur çömlek fasulyecisine götürelim. Yem yeşil yollar içinden annemin köyünde pişirilen tarzda fasulyeden ve leziz turşu yanında buz gibi ayranı köy ekmeği eşliğinde mideye indirdim. Yeşillikler içerisinde İnegöl ve muazzam bir doğası var. 

Sonrasında Bursa'ya geçtim. Ben lisedeyken bir buçuk sene kadar Bursa'da yaşamıştık. Bu sebeple şehrin yabancısı değilim. Ama Bursa resmen ayrı bir sıcaktı yahu. Klimasız yaşanmıyor. Bir akşam yemek için yine meze seçtim.Çünkü ağır yemek yenmiyor.Meze meze meze... :)

Bursa'ya çok sık gittiğim için, departmandan bir arkadaş güzel bir mekan önerip, gitmemi tavsiye etmişti birkaç ay önce. Fırsat bu fırsat dedim ve attım kendimi bu masalsı otele. Kitapevi Otel. Belki biliyorsunuzdur çünkü baya meşhurmuş. Masaların hemen hepsi rezerveydi. 6O'lı veya 70'li yıllardan fırlamış gibi bir yer. Çalan Fransız müzikleri ile size zamandan koparıyor ve başka bir yere ışınlıyor. Gidip ayrılmak istemeyeceğiniz bir ortam. Aşağıya video olarak bırakıyorum.

 Artık kısa videolar yapıyorum, nedense daha güzel ve sevimli geliyor. 

Ali Cabbar şarkısına vuruldum ve dön başa dinliyorum. Bir de Mabel yine yapmış yapacağını ,çok güzel bir albüm çıkarmış. Numaracı (tık tık) şarkısı yazın favorisi olur gibi. Seks&City And Just Like That ikinci sezon yayınlamaya başladı. Bende bir fan girl olarak hemen izlemeye başladım. Samantha ne zaman geri gelecek diye dört gözle bekliyorum. Belki bende Carrie gibi bir köşe yaparım ha ne dersiniz. Şehir ve Erkekler veya Şehir ve İlişkiler de olabilir. İnsan özenmiyor değil. Aslında taslaklarda baya bir şeyim var. Benim hayatım değil. Kendi özelimden yazmayı düşünmüyorum ama gözlem yeteneğim ve analizim baya iyidir. İşimin de bir parçası olarak resmen refleks olarak gelişti bu yönüm. Yazmayı düşünüyor ve heves ediyorum bakalım.

Fıtık bu sıralar o kadar zorluyor ki, ellerim titremeye başladı. Çok yüzmek de iyi gelmedi sanıyorum, bir de valiz taşımak. Egzersiz yapıp, kaslarımı kuvvetlendirmem lazım ama önce doktoruma uğramam lazım. Belki fizik tedavi bile önerebilir diye düşünüyorum. 

Öyle işte sevgili blog. Zaman akıp giderken bu sıcaklarda bizde içinden eriyerek geçiyoruz. Sıcaktan bunalmayacağımız serin bir hafta diliyorum.

Dada