Bir Çiçek Hikayesi
Güneş bulutların arasından görünmüş, günü ısıtmaya başlamıştı. Minik çiçek kafasını ona doğru kaldırdı. Yapraklarını, ışığa doyması için iyice açtı.Tam güzelce doğrulmuştu ki kökünden birinin onu oynattığını fark etti. Bir insan kocaman elleriyle onu ait olduğu yerden toprağıyla birlikte alıp bir kaba koymuştu. Yine başka bir insan o kabı almış, arabasının bagajına yerleştirmişti.
Çiçek neye uğradığını şaşırmıştı. Burası karanlık ve soğuktu. Işık olmadan ne yapardı o. Güneşsiz yaşayamazdı.Yalnızdı da üstelik. Hiçbir arkadaşı yoktu yanında. Kimseye veda bile edememişti. Nereye gidiyordu onu bile bilmiyordu.Tıpkı küskün bir çocuk gibi yapraklarını yere doğdu eğdi.Eğer bir çiçeğin göz yaşları olsaydı belki en çok ağlayan çiçek o olurdu şimdi.
Araba takur tukur tümsekli yollarda ilerliyordu. Her hoplayışta çiçek daha da korkuyordu.Hareket kesildiğinde içinden bir ohh çekti. En azından toprağı yerinden oynamıyordu. Bagajın kapağı açıldı. Yine kocaman bir el onun içinde olduğu kabı kavradı. Haah şimdi ışığı hissetmişti ama yönünü anlayamıyordu. Tam boynunu yukarı doğru kaldıracaktı ki yine kesildi ışık. Kocaman bir yere girmişleri. Onu taşıyan kişi hızlı hızlı ilerliyordu.Ağır, değişik kokulu bir eve girmişlerdi. Çiçek hala onu taşıyan kişinin elindeydi. Şimdi biraz ışık almaya başlamıştı. Bu yerin kokusu değişikti. Arkadaşları gibi kokmuyordu burası. Karmakarışık ne olduğu belirsiz kokulardı bunlar.Değişik sesler geliyordu.
“Hıımmm seni nereye yerleştirsem, hımmmm şurası güzel gibi bak ışıkta alıyor. Daha rahat büyürsün burada” .
Şimdi bir yere yerleştirilmişti işte. Evi gibi değildi ama ışık geliyordu en azından. Konuşan bir erkek olmalıydı. Güzel şeyler söylemişti sanki.Işık gelmeye başlamıştı iyice. Tekrar doğrulmaya başladı, yapraklarını kaldırdı.Tüm sıcaklığı ve ışığı gövdesine doldurdu.Adam tekrar konuşmaya başladı.
“Sende sevdin yerini değil mi? Bak nasıldı serpildin hemen. Ne de güzel kokuyorsun sen.”
Evet çok güzel kokardı. Arılar hep onun yapraklarında dolaşırdı. Arkadaşları da hayrandı kokusuna.Sahi arkadaşları merak etmişler miydi acaba? Kesin etmişlerdir diye düşündü.Şimdi arılar gelmiştir,güneşte tam tepededir. Sahipleri köklerine bolca suda dökmüştür.Birbirleri ile sohbet ediyorlardır.
Biraz hırpalanmıştı, alışık değildi böyle kıpırdatılmaya.
Ama şimdi en sevdiği şey oluyordu. Adam köklerine doğru yavaş yavaş su döküyordu. Kendine geldiğini hissediyordu. Kafasını yukarı doğru iyice dikti.
“Ohhh bak mis gibi, toprağını da tazeledim, suyunu da verdim. Yerini de seversen çok iyi anlaşacağız seninle”
Yerini sevmişti ışık şimdi daha da dolduruyordu gövdesini, suyunu da içmişti kana kana. Keyfi yerine gelmişti artık. Keyfi yerine geldiğinde daha güzel kokardı.
“Kokunda nasıl yayıldı odaya misss gibi ohhhh”
Konuştuklarını duyabilseydi bu insan “Çok teşekkür ederim efendim” diye karşılık vermiş olurdu.
Burada istediği gibi büyüyebilecek miydi?Evinin bahçesindeki diğer büyük çiçekler gibi güneşe daha yakın olur muydu? Bu adam ona iyi bakabilecek miydi?
Korkuyordu ama güvenmeye de başlamıştı. Güzel sözler söylüyordu. Geldiği gibi suyunu da vermişti. Güzelce ışığa ve sıcağa doymak istiyordu. Bu adamın ona iyi davranacağını umut ediyordu.
Çiçekler sevgiyi hemen hissederlerdi. Nasıl güneş ışığı gövdelerini ısıtır, doyurursa, güzel sözler de onları beslerdi. Her gün sevilmek, okşanmak isterlerdi.Sevgisiz ve ilgisiz kaldıklarında narin olan boyunları hemencecik bükülürdü.Hassas varlıklardı onlar, soğuğa, kara kışa dayanırlardı da sevgisiz ve ilgisiz kalmaya dayanamazlardı. Hem çok bir şeyde istemezlerdi. Su ve ışık yeterliydi. Yeter ki sevsinlerdi onları. Bir çiçeği severseniz o size ait olur. Sizin için misss gibi kokar, yapraklarını büyütür, siz gelin de onu izleyin diye yollarınızı gözler. Yani bir çiçeği alır da severseniz, o sizi sizden bile daha çok sever.Onlara tek vermeniz gereken saf sevgi.
Şimdi bu güzel çiçekçikte onu sahiplenen bu insandan sadece sevgi bekliyordu. Büyüyecek, mis gibi kokacaktı.
Devam edecek…
Bu yazın beni çocukluğuma götürdü.annem gençliğinde pek bir bakardı çiçeklere hatta evimizin içi botanik bahçesi gibiydi diyebilirim.salonu çevreleyen deve tabanı,menekşeler,pırasa görünümlü çiçekler, Atatürk çiçeği,benjaminler,güller ismini bilmediğim koca yapraklı çiçekler ve dahası..hiç sevmezdim o zamanlar ,evdeki oyun alanımı kısıtlıyordu çünkü.ilk okul öğretmenimin ağaçların/ çiçeklerin aslında bizimle konuşuyor demesiyle başlayan çiçekleri sevme halim..
YanıtlaSilEline emeğine sağlık devamıda böyle güzel sürsün..
Seninde ne güzel anıların varmış, teşekkür ederim.
SilNazlı bir çiçekçik, belli.
YanıtlaSilBakalım mutlu olsun yeni hayatında
:))
Hemde nasıl nazlı ablası :)
Silhımmmmm devamı var yaniiii pekiiii :) bişi olcak sandım sonunda kötü ama olmadı iyiii :)
YanıtlaSilSonunun iyi olacağını umuyorum :)
Silsevgiyle uyumlu bir dil oluşturabilmek zaman ister :)
YanıtlaSilKesinlikle öyle:)
Sil