Firuzan ve Kızları (4)


Hacer telefonu kapattıktan sonra alelacele üstünü giyindi. Firuzan'a gidiyorum diye seslenip çıktı evden. Evlerinin arasında sadece bir cadde vardı. Hacer Firuzan'ın sesinden kötü bir şeyler olduğunu anlamıştı. Hem merak ediyordu, hemde korkuyordu. "Tarık'ın başına kesin kötü bir haller geldi" diye söylene söylene geçti sokaktan. Zili çaldığında kalbi yerinden çıkacak gibiydi.Firuzan kapıyı açtığında gözleri ağlamaktan balon gibi şişmişti. Hacer hayretini gizleyemedi.

-Firuzaaaannn ne oldu sana böyleeee?

-Şiiişşşşşttt sessiz ol lütfen Hacer, çocuklar duymasın. Gel, hoşgeldin. Mutfağa geçelim.

Mutfağa doğru yöneldiler. Çocuklar zilin çaldığını duymuşlardı. Deniz " Anneeee babam mı gelen" dedi. Firuzan göz yaşlarına hakim olmaya çalışarak;

-Hayır kızım Hacer ablan geldi. Siz televizyon izleyin biz mutfaktayız.

Hacer her zaman oturduğu cam kenarındaki sandalyeye yerleşti. Firuzan ona bir bardak çay koydu. Konuşacak hali yoktu. İbrahim gittiğinden beri camın önünde sessizce ağlayıp, sokağı izlemişti. Ne konuşmak geliyordu içinden, ne de bir şey yapmak. Düşünmüyordu bile, sadece bakıyordu.Hacer daha fazla dayanamadı.

-Kızım anlatacak mısın artık? Nasıl geldiğimi şaşırdım buraya yahu.

-Nasıl konuşacağımı unuttum desem.

-Korkutma beni Firuzan. Gözlerin şişmiş. Bir kaç saat içinde yaşlanmışsın resmen kuzum. Neler oldu? Tarık nerede? Kesin onunla ilgili değil mi? Anlat kuzum bana , açılırsın bak.

-Bilmiyorum Hacer. Tarık nerede bende bilmiyorum. Kimse bilmiyor. Çekmiş gitmiş. Servisi de bir ağacın altına çekmiş. Bırakmış gitmiş her şeyi, bizi...

Firuzan bunları anlatırken sanki daha iyi algılıyordu Tarık'ın gittiğini. Anlıyordu belki de kocasını bir daha asla göremeyecekti. Çocuklarında babasız kalacağını. En çok da bu yakıyordu canının. Çocuklar babasız mı olacaktı şimdi? İsyanı göz yaşı olarak akıyordu. Kızlar duymasın diye haykırıp, bağıramıyordu. Sadece ağlıyordu. Yarısı dışarı akarsa yaşların, yarısı yüreğini ıslatıyordu.

-Anlamıyorum. Ne demek gitmiş, nasıl gider, kim söylüyor bunları? Daha açık anlatır mısın? 

-Gitmiş Hacer , gitmiş. Neyi anlamıyorsun. İbrahim abi geldi. Aylardır tuhaf davranıyormuş zaten. Gideceğim diye söylenip duruyormuş. Bir biz şaşırdık inan bana. İş arkadaşları veya kimse şaşırmadı. Burnumun ucundakini anlamamışım. En son dün ,bir kaç güne yokum artık diyormuş. Bugünde gitmiş işte, telefonunu bile servis arabasında bırakmış. Denedim ama açamadım. Şifresini bile bilmem ki ben.

-İnanmıyorum yaaa. Film gibi resmen. Tarık mı gitmiş yani. Gelir ya, deli misiniz? Bunalmıştır belki. Sana da söyleyememiştir. Takılır bir kaç gün hatasını anlar ve geri gelir. Yapmaz kuzum o öyle şeyler. Hem parasız pulsuz ne yapacak ki?

-Hacer dilim varmıyor ama sana bir şey soracağım. Aklından geçen cevabı direk söyle bana ama olur mu?

-Tamam canım, sor tabii.

-Acaba diyorum başka kadın mı var?

-Yooooook beee Firuzannnn. Asla gelmez aklıma böyle bir şey. Tarık sana ve çocuklara ne kadar da düşkün. Kim olacak hayatında. Zannetmiyorum.

-Peki neden gitti o zaman? Başka biri yoksa nereye gitti? Kimsesi yok ki Hacer. 

-Doğru kimsesi yok, o yüzden diyorum bende. Bir kaç gün kafasını dinler gelir. Endişelenme sen. Gelecektir. 

-Öyle mi diyorsun gerçekten. Gelir mi?

-Gelir tabi hayatım. Nereye gidebilir. Ama telefonunu  niye bırakmış anlamadım. 

-Kimse ona ulaşmasın istemiş demek ki. Ya başına bir şey gelmiş olabilir mi? Polise falan mı gitsek.

-Zannetmiyorum. Hem polis ne yapacak ki? Kocaman adam nereye isterse gider diyecek.

-Aylardır gitmekten bahsediyormuş Hacer. Çıkmıyormuş bile servisten. 

-Bunalıma mı girdi acaba? 

-Yani bazen uzun uzun dalıp giderdi. Ben seslenirdim falan duymazdı. Yanına giderdim de öyle farkederdi varlığımı. Bilmiyorum , inan hiç bilmiyorum. Kızlara ne diyeceğim ben. Nasıl söylerim babanız gitti ne zaman gelecek belli değil diye Hacer. Kafayı yiyeceğim.

-Bence şimdi bir şey söyleme kızlara. Babanıza şehir dışı işi çıkmış bir kaç gün gelemeyecekmiş diye söyle. İbrahim abi de onu söylemek için gelmiş falan diye uydur bir şeyler. 

-Doğru söylüyorsun bak. Hem gelirse , çocuklar boşuna üzülmüş olmasın. Telefonunu da  şirkette unutmuş derim. Ah Hacer ahhh ben ne yapacağım.

-Bak ne diyeceğim sana. Sen yarın işe gelme.Ara, sabah vardiya amirini. Rahatsızım, kusuyorum falan diye söyle. Çocuklara da bir şey çaktırma. Çık bakın biraz bakalım. Eski arkadaşlarına falan git. İş yerine git. Adam akıllı soruştur bakalım. Nereye gitmiş olabilir. Zaten bu kafayla çalışamazsın da. Amir sana bir şey söylemez. Düşsünler yıllık izninden. 

-Olabilir aslında. Bir kaç arkadaşı var tanığım gideyim bir sorayım bakayım. Belki buralardadır. Belki de onlardan birinin evinde kalıyordur. 

-Aynen öyle kuzum. Hiç üzülme boşuna. Kesin gelecek. Buralardadır zaten. Eminim ben.

-Üzülmemek mümkün değil ki. Kocam gitmiş, benim haberim bile yok. Nerede ne yapar? Çayını içsene sen. Buz gibi yaptın bak.

-Teşekkür ederim canım, ben gideyim şimdi. Evden de apar topar çıktım. Yarın gün içinde haberleşiriz zaten. Lütfen paralama kendini. Sakin ol. Bir şey öğrendiğinde bana da haber vermeyi unutma ama tamam mı?

-Tamam, tabii . İyi ki varsın Hacer. Sende olmasan, kiminle konuşacağım ben. Çok teşekkür ederim.

Hacer gittiğinde kızlarında dizisi bitmişti. Firuzan onlara babalarının şehir dışı servisine gittiğini, bir kaç gün gelmeyeceğini, telefonunu da burada unuttuğunu anlattı. Kızlarda sorgulamadan inandılar. İnanılmayacak bir yanı da yoktu. Çocuklar babalarının aniden ortadan kaybolmasına anlam veremezlerdi.

Çocukları yatırdıktan sonra kendine koca bir kupada kahve yaptı. Nadir de olsa içtiği sigarasını sakladığı yerden çıkardı. Mutfağın ışığını da kapatıp, her zaman ki yerine, cam kenarına yerleşti. Sokak lambasının aydınlığı yetiyordu ona. Işık görmeye bile tahammül edemiyordu şuan. İçinde cılız da olsa yanan bir ışık vardı hayata dair, geleceklerine dair. Bu gece o da sönmüştü. Biri, onun bile farkına varmadan çekmişti son kalan fişi de.  Zift gibi kahvesini içerken, bir yandan da sigarasının dumanını izliyordu. Keyiften bir kere içemedim seni diye düşündü. Ne zaman derdim olsa elimde seni buluyorum. Sende iyi ki varsın dedi. Tarık'ın nerede olduğunu hayal etmeye çalıştı, beceremedi. Evden başka bir yerde hiç düşünmemişti daha önce. İyi anlaşıyorlardı. Her şeyi konuşuyorlardı. Onlarda her çift gibi tartışıp, günlerce küs kalıyorlardı. Ama en sonunda Tarık pes ediyordu ve elinde küçük de olsa bir hediye ile eşinin gönlünü alıyordu. Birlikte kurdukları hayalleri vardı. İki tane dünya tatlısı çocukları vardı ve Tarık çok düşkündü onlara. Çocukları özlemeyecek misin be adam diye isyan etti. Onları görmeden nasıl durabilirdi ki. Geceleri bile kalkıp kontrol ederdi,uyurken üstlerini açtılar mı diye. Şimdi nasıl arkasında bırakmıştı onları.  Çok mu sıkılmıştı onlardan? Neden bahsetmemişti? Söylese paylaşsa, belki anlardı. Belki de kendi git kafanı dağıt derdi. Ama sessiz sedasız çekip gitmek, nasıl büyük bir vicdansızlıktı. 

Sabah ilk işim Ahmet'e gitmek olacak diye düşündü. Ahmet çocukluk arkadaşıydı. Tarık'ın en güvendiği, kan kardeşim dediği adamdı. Onunla da son zamanlarda çok görüşmemişlerdi ama Ahmet kesinlikle bilirdi kan kardeşinin nerede olduğunu. Fark etmeden beş tane sigara içmişti. Saate baktı, sabaha karşı dörttü. Yatak odasına geçti. Üstünü bile değiştirmeden yatağın kendi tarafına kıvrıldı. Neredesin Tarık, neredesin diye fısıldayarak uykuya daldı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Yorumlarınız beni geliştirir.

Popüler Yayınlar