Su


Gecenin yarısında uyanıp bir kaç iş yaptıktan sonra bazen kafamda beliren düşünceler oluyor. (Geceleri sık uyanan biriyim yaşım ilerlediğinden beri.) Çoğunu yazıya dökemeden tekrar yatağıma dönüp uyuyorum, sonrada ne düşündüğümü de unutuyorum. Bunu yazmalıyım diye zihnimin çekmecelerine saklıyorum ama ihtiyacım olmadığı için o çekmeceyi hiç açmıyorum. Bu gece çekmeceye değil de buraya bırakmaya karar verdim.

Yaz başından beri bir rutin oturttum kendime. Sabahları kahvemi demleyip balkona çıkıyor ve bir cigara tüttürüyorum sessizlikte. O sessizlikte tek başıma oturup dinlenmek aslında sabah uyanmak içinde şevk veriyor bana. Bunu da yeni keşfettim. Miss gibi taze kahve kokusu, temiz sayılabilecek hava, az gürültü, hafif sabah serinliği...

Evimizin balkonu denize bakıyor. Önündeki bir kaç bina görüntüyü bölse de deniz ve karşı yaka görünüyor. Bazen bakarken tüm ışıklar titriyor, parıl parıl oluyor. Bazen ise hiç titremeden ışıldıyor. Bu ışıltıya bakmak huzur dolduruyor içimi, tuhaf bir tatmin duygusu. Kararlarımı ve hayallerimi hatta fikirlerimi burada kurguluyorum. Bazı akşamlarda çıkıyor yıldızlara bakıyorum, sayıyorum.

Bu gece ise "denize bakmayan şehirde yaşayamazsın sanırım Dada" diye düşündüm. Seyahatlerimden birinde, bir şehirde deniz yoktu ve o şehir bana çok kuru, ıssız basık gelmişti. Sanki bir saklama kabının içine atılmış ve kapağı da iyice kapatılmış gibi hissetmiştim. Kısıtlanma hissi ağır basmıştı. Aslında elle tutulur bir şey yoktu ama ilginç bir arzu ile deniz görmek istemiştim. 

Denize bakan şehirlerde ise bu hisse hiç kapılmadığımı aksine daha özgür hissettiğimi fark ettim. Ama biri bana sorsa, hani Dada sen denizi çok sever misin dese, düşünürüm kesin yani böyle net bir şekilde "evet asla deniz olmadan yaşayamam" diye cevap vermem zannediyordum. Ama öyle değilmiş. Gayet de denizi ve onun çevresinde yaşamayı seviyormuşum. İndiğim sahil aslında bana iyi geliyormuş. Girmediğim zamanlarda denizi izlemek, zihnimi sakinleştiriyormuş. Yüzmeyi severim ama yüzmezsem de çok aramam yokluğunu. Ama denizi koklamak, yosun ve iyot kokusunu içime çekmek, dinginleştiriyormuş. 

Denizin çevresinde olmak çok da hissettirmeden  güven veriyormuş bana. Kapalı şehirde kalmak ve balkondan denizi seyretmek bu hissimi berrak bir şekilde zihnime yansıttı yakın zamanda. 

İki adım var biri Yağmur diğeri Damla. İkisi de su ile ilişkili. Su ise bir arınma, temizlenme saflık timsali. Akan, durmayan ve daima yolunu bulan. Şekil değiştiren, direnmeyen. Su ki her şeyin başı, felsefenin de.(filmden) Burcum akrep ve burcumun elementi de su. (?)

Adım mı bağlıyor, doğum tarihim mi? Yoksa ruhum mu? 

Bilemedim ama denize kıyım olmalı benim ona eminim artık.

Dada

Yorumlar

  1. Yazın çok hoştu, çok sıcak ve samimi; iyi gelmekle kalmadı ve sen deniz deyince bir an tetiklendi hafızamda; yazmasam olmazdı, üstelik şu an çalışma masamdan denize bakıyorum:) Askerdeyim ve Ankara Etimesgut'da, günün batma saatleri, kısmen yüksek binadan dışarı çıktığımda gördüğüm alan neredeyse Ankara merkeze varır. İnanırmısın, deniz sandım. Nasıl bir tutkuysa bu:)

    YanıtlaSil
  2. Deniz olmadan olmaz. Göl de olmaz. deniz olacak illa.

    YanıtlaSil
  3. Benimki de toprak olmalı herhalde:)
    Denizi sevmem nedense

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsandan insana değişiyor işte. Bende bilmezdim aslında :)

      Sil
  4. Evet işte aynı cümle! "Denizi olmayan bir şehirde olmaz". Hatta artırıyorum "Şehir hatları vapuru olmayan bir şehir hiç olmaz" :)
    Eline sağlık bu nefis yazı için. <3

    YanıtlaSil
  5. Denizi olan bir şehirde doğup büyüyünce insanın seçme şansı kalmıyor bence, çünkü içine işliyor insanın deniz aşkı....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım öyle yahu :) Değişik bir his.

      Sil
  6. yağmur damlası eveeey :)

    YanıtlaSil
  7. AY KEŞKE BENDE SIKILDIĞIMDA DENİZE BAKABİLSEM EVİMİN MANZARASI BAŞKA BİR EVİN BALKONU

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız beni geliştirir.

Popüler Yayınlar